Yapay Zekânın Babası: John McCarthy ve AI’nın Doğuşu
John McCarthy Kimdir?
John McCarthy, 4 Eylül 1927'de Boston, Massachusetts’te doğdu. Rus göçmeni bir ailenin çocuğu olan McCarthy, çocukluğundan itibaren olağanüstü bir matematik zekâsı sergiledi. Henüz genç yaşta diferansiyel denklemler çözebilen McCarthy, sıradışı kavrayışı sayesinde bilim dünyasına erken adım attı.
Babası sendikacı ve gazeteci, annesi ise sosyal hizmet uzmanıydı. Bu entelektüel ortamda büyüyen McCarthy, hem toplumsal meselelere hem de mantıksal düşünceye erken yaşta ilgi duymaya başladı. Lise yıllarının ardından doğrudan California Institute of Technology (Caltech)’e kabul edildi.

Eğitim Yılları ve Matematikte Derinleşmesi
Caltech’te matematik eğitimi alan McCarthy, burada teorik fiziğe ve diferansiyel geometriye yoğunlaştı. Daha sonra Princeton Üniversitesi’nde doktora yaparak akademik kariyerine devam etti. Ancak onun gerçek tutkusu, makinelerin nasıl düşünebileceği sorusuyla başlıyordu.
Princeton’da bulunduğu yıllarda, bilgisayar biliminin henüz bir alan olarak kabul edilmediği dönemde, bu alandaki potansiyelin farkına vardı. Matematiksel mantık ile hesaplama modelleri arasındaki ilişkiyi keşfetmeye başladı.

Yapay Zekâ Teriminin Ortaya Çıkışı (1956)
John McCarthy’nin yapay zekâ tarihindeki en çığır açıcı katkısı, hiç şüphesiz 1956’da düzenlediği Dartmouth Konferansı ile başladı. Bu konferans, yapay zekâ teriminin ilk kez resmi olarak kullanıldığı yerdi.
🔗 Dartmouth Workshop – Wikipedia
“Her yönüyle öğrenmeyi ya da herhangi bir başka zekice davranışı tanımlayabilen makineler üretilebilir.” – John McCarthy, 1955
Konferansta Marvin Minsky, Claude Shannon, Nathaniel Rochester ve Allen Newell gibi dev isimlerle birlikte çalışan McCarthy, bilgisayarların insan zekâsını taklit edebileceği fikrini savundu.
Bu konferans, “AI (Artificial Intelligence)” teriminin doğduğu andı. O andan itibaren dünya, makinelerin yalnızca işlem yapan araçlar değil, aynı zamanda karar verebilen sistemler olabileceğini fark etti.
LISP Programlama Dili ve Devrimi
1958’de McCarthy, yapay zekâ projelerini gerçekleştirebilmek için LISP adlı programlama dilini geliştirdi. LISP, bugüne kadar geliştirilmiş en eski programlama dillerinden biridir ve hâlâ aktif olarak kullanılmaktadır.
LISP’in temel özellikleri şunlardı:
- Sembolik işleme dayalıydı (AI için çok önemliydi).
- Fonksiyonel programlamanın temellerini attı.
- Kendini değiştirebilen yapıları destekliyordu.
Yapay zekânın gelişiminde LISP, uzun yıllar boyunca tercih edilen bir dil oldu. Özellikle uzman sistemlerde ve akademik araştırmalarda kullanıldı.
Zeki Makineler ve Bilinç Sorusu
McCarthy’ye göre yapay zekâ, yalnızca matematiksel bir mesele değildi; aynı zamanda felsefi bir tartışmaydı. “Makineler düşünebilir mi?” sorusu onun için bir hipotez değil, bir mühendislik sorusuydu:
“Eğer bir makine akıl yürütme yapabiliyorsa, düşünüyordur.”
Bu düşünce onu, AI araştırmalarını mantıksal çıkarım ve sembol işleme temeline oturtmaya yöneltti. Bu yaklaşım, daha sonra “Good Old-Fashioned AI (GOFAI)” olarak adlandırılacaktı.
John McCarthy'nin En Önemli Yayınları
McCarthy'nin akademik etkisi sadece programlama dili ya da terimle sınırlı değildi. Onun kaleme aldığı bazı metinler, yapay zekânın teorik temellerini oluşturdu:
-
“Programs with Common Sense” (1958) İnsan gibi düşünen sistemlerin mantıksal modellerini tarif etti. 🔗 PDF Arşivi – Stanford
-
“Ascribing Mental Qualities to Machines” (1979) Makinelere zihinsel nitelikler atamanın mantıksal koşullarını inceledi.
Bu yayınlar sayesinde, AI’nin sınırları, yetenekleri ve felsefi temelleri ciddi şekilde tartışmaya açıldı.
Stanford AI Laboratuvarı ve Erken Araştırmalar
Stanford AI Lab’de geliştirilen projelerden biri de, yapay zekânın fiziksel dünyaya nasıl uyarlanabileceğine dair ilk deneylerden biri olan Shakey the Robot idi. Shakey, kameralarla çevresini görebiliyor, verilen komutları analiz edip uygulayabiliyordu. Bu, o dönem için büyük bir yenilikti çünkü o zamana dek makineler sadece komut alıyor ama çevreyi yorumlayamıyordu.
Bu dönemde McCarthy’nin çalışma arkadaşları arasında Raj Reddy, Marvin Minsky ve Patrick Winston gibi yapay zekânın diğer kurucu isimleri de yer aldı. Bu ekip, AI’nin matematiksel temellerini mantık, çıkarım ve sembol işleme üzerinden kuruyordu.
McCarthy’nin Felsefi Yaklaşımı: Mantık Temelli AI
McCarthy’nin AI’ye yaklaşımı, günümüzde sıklıkla duyduğumuz makine öğrenimi ve derin öğrenme algoritmalarından farklıydı. Onun düşüncesi, makinelerin sembolik mantık yoluyla karmaşık görevleri çözebileceği yönündeydi.
Bu yaklaşıma daha sonra “Good Old-Fashioned AI” (GOFAI) adı verildi. GOFAI, insanlar gibi düşünmeyi hedefleyen sistemler için bir çerçeveydi. McCarthy, bilgisayarlara sadece veriler değil, kurallar ve anlam da yüklenmesi gerektiğini savunuyordu.
McCarthy’nin bu yaklaşımı, günümüzün knowledge representation (bilgi temsili ve çıkarım) sistemlerinde temel bir rol oynamaya devam ediyor.
Alan Turing ile Farklılıkları ve Benzerlikleri
McCarthy sık sık Alan Turing ile kıyaslanır. Turing, makinelerin zeki davranıp davranmadığını ölçmek için Turing Testi'ni ortaya koymuştu. McCarthy ise, zekânın sadece davranışla değil, bilgi ile işleme ve çıkarım yapma becerisiyle ölçülmesi gerektiğini savunuyordu.
Aralarındaki temel fark şuydu:
- Turing: Dışsal davranış ve taklit üzerine odaklandı.
- McCarthy: Zekânın içsel işlem ve sembolik temsiline odaklandı.
İkisinin de çalışmaları, günümüzdeki yapay zekâ etik tartışmaları ve sınırlarını belirlemeye devam ediyor.
Yapay Zekânın Erken Yıllarında Karşılaştığı Zorluklar
AI’nin ilk altın çağı 1956 ile 1970 yılları arasındaydı. Ancak McCarthy’nin de içinde olduğu bu ilk kuşak araştırmacılar, birçok engelle karşılaştı:
- Donanım sınırlamaları
- Yetersiz veri kaynakları
- Gerçek dünya uygulamalarının karmaşıklığı
- Fon ve yatırım eksikliği
Bu dönemde, 1970'lerin ortasında AI Winter olarak bilinen bir kriz başladı. Hükümetler ve yatırımcılar AI’den büyük beklentiler içine girmişti. Ancak sonuçlar yavaş ilerleyince bütçeler kesildi, projeler durduruldu.
McCarthy bu dönemde bile vizyonundan vazgeçmedi ve AI’nin ancak zamanla, sabırla ve teorik temel güçlendikçe gelişeceğine inandı.
Modern AI Gelişmelerine John McCarthy’nin Etkisi
Bugün ChatGPT gibi sistemlerin, Gemini ve diğer büyük dil modellerinin arkasında, McCarthy’nin kurduğu temel bulunur. Özellikle:
- Otomatik çıkarım
- Bilgi temsili
- Sembolik yapılar
gibi alanlar, LLM’ler için hâlâ önemli yapı taşlarıdır.
John McCarthy'nin Ödülleri ve Onurları
McCarthy, bilimsel dünyada büyük saygı gören pek çok ödüle layık görüldü:
- Turing Ödülü (1971) – Bilgisayar biliminin Nobel’i olarak anılır.
- National Medal of Science (1990) – ABD'deki en yüksek bilimsel onur.
- Kyoto Prize (1988) – Yapay zekâ ve bilgi işleme alanındaki katkılarından dolayı.
Ayrıca IEEE ve AAAI gibi kurumlar tarafından da onursal üyeliklerle ödüllendirildi.
John McCarthy’nin Kişiliği ve Özgün Karakter Özellikleri
John McCarthy yalnızca bilimsel dehasıyla değil, aynı zamanda sıra dışı kişiliğiyle de tanınırdı. Akademideki birçok meslektaşına göre o, “ciddi mizahla zekâyı birleştiren” nadir bilim insanlarından biriydi.
- Mesajlarına çoğunlukla esprili imzalar atardı.
- Bilimsel argümanlarını sade, anlaşılır ve esprili dille sunardı.
- MIT ve Stanford’daki öğrencileri, onu hem mentor hem de tartışmayı seven bir filozof olarak tanımlardı.
Özellikle e-posta yazışmaları, McCarthy’nin zekâsını ve mizah anlayışını net biçimde yansıtır. Bu yazışmaların bir kısmı hâlâ Stanford arşivlerinde incelenebilir durumda.
🔗 Stanford John McCarthy Arşivi
John McCarthy'nin Vefatı ve Ardından Gelen Miras
John McCarthy, 24 Ekim 2011'de, 84 yaşında vefat etti. Ardında sadece yüzlerce akademik çalışma değil, dijital dünyanın felsefi, teorik ve teknik temellerini bıraktı. Ölümünden sonra dünyanın dört bir yanından önde gelen bilim insanları, onun için şu şekilde açıklamalarda bulundu:
- Peter Norvig (Google AI Direktörü): “Bugün ne yapıyorsak, McCarthy’nin 50 yıl önce düşündükleri sayesinde yapıyoruz.”
- Stuart Russell (UC Berkeley): “John McCarthy olmasaydı, AI bu kadar sağlam bir teorik temele sahip olamazdı.”
Stanford Üniversitesi başta olmak üzere birçok kurum, onun anısına çeşitli anma etkinlikleri düzenledi. Ayrıca birçok akademik yayında, onun adıyla ödüller ve burslar da verilmeye başlandı.

Sıkça Sorulan Sorular (SSS)
John McCarthy yapay zekâyı mı icat etti?
Evet. Yapay zekâ (AI – Artificial Intelligence) terimini ilk kez 1956’da Dartmouth Konferansı’nda kullanarak bilimsel literatüre kazandıran kişidir.
LISP dili neden bu kadar önemli?
McCarthy tarafından geliştirilen LISP, sembolik hesaplamalara ve fonksiyonel programlamaya olanak sağladığı için, AI araştırmalarında uzun yıllar boyunca standart programlama dili oldu.
McCarthy'nin Alan Turing ile farkı nedir?
Alan Turing daha çok dış davranış ve taklit odaklıydı (Turing Testi). McCarthy ise bilgi işleme ve sembolik mantığa dayalı zekâ tanımı geliştirdi.
Hangi robot projelerinde yer aldı?
En önemlisi, Shakey the Robot projesidir. Bu proje, fiziksel dünyada karar verebilen ilk mobil robotlardan biridir.
AI Winter döneminde McCarthy ne yaptı?
Fonlar kesildiğinde bile araştırmalarını sürdürdü. Stanford AI Lab’da eğitim verdi, yayın yaptı ve AI’nin teorik temellerini güçlendirmeye devam etti.
McCarthy'nin çalışmaları günümüzde nerede kullanılıyor?
ChatGPT, Siri, Google Assistant gibi sistemlerde kullanılan bilgi çıkarımı, sembolik işlem, doğal dil işleme gibi temel teknolojiler McCarthy’nin kurduğu teorik altyapıdan faydalanır.
Sonuç: McCarthy’nin Kurduğu Temelin Üzerine İnşa Edilen Gelecek
John McCarthy, “yapay zekâ” gibi bir terimi yalnızca ortaya koymakla kalmadı, bu kavramı bir bilim dalına dönüştüren kişiydi. Onun katkıları:
- Programlama dillerinden robotlara,
- Mantıksal çıkarımdan felsefi sorulara,
- Eğitimden endüstriye,
dijital dünyanın neredeyse her alanına dokunmuştur.
Bugün ChatGPT, AlphaGo, Tesla Otopilot, IBM Watson gibi sistemler onun mirasının canlı örnekleridir. Eğer makineler artık öğrenebiliyor, karar verebiliyor ve insanlarla etkileşime geçebiliyorsa, bu John McCarthy’nin 70 yıl önce sorduğu “Makineler düşünebilir mi?” sorusu sayesinde mümkün olmuştur.